17 Mayıs 2017 Çarşamba

Türkçe muhteşem bir dil

TRT Eski Baş Spikeri Cihangir Göker’e göre genç kuşakların Türkçe'yi doğru kullanamamasını sebebi gençlerin kendileri değil.

Cihangir Göker gerçek bir duayen. TRT baş spikeri olarak yıllarca Türk televizyonculuğu ve radyoculuğuna hizmet etmiş bir isim. Göker 1968 yılında Atatürk Devrimlerini konu alan bir programda çalışarak yayıncılık hayatına başlamış. Sonrasında yıllarca TRT’de mesleğini sürdürmüş. Şimdilerde ise Başkent İletişim Akademisinde “diksiyon ve etkili konuşma” ve “spikerlik ve sunuculuk” isimli dersler veriyor. Kendisiyle Türkçeyi, medyaya Türkçenin kullanımını ve sık yapılan hataları konuştuk. 
Türkçe sizce nasıl bir dil?
Muhteşem bir dil. Dili ben bir musiki olarak anlatırım. Türkçe’nin bir musikisi var ve birçok dilden etkilenmiş bir dil. Arapçadan, Farsçadan, Yunancadan hatta Moğolcadan dahi gelen kelimeler var Türkçede. Bu zenginliğinin bir ifadesidir. Türkçe bana şiir gibi gelir.
Bu zenginliğin keşfi için yapılacak etimolojik çalışmalar sizce yeterli mi?
Bana göre bu konuda hemen hemen tek çalışmayı Sevan Nişanyan yaptı. Ermeni bir vatandaşımızdır ama bu konuya çok gönül vermiştir. Maalesef bu çalışmalar tam yapılamadı. Gayretler var onu biliyorum ama bu çalışmalar bugünden yarına hemen ortaya çıkmayabiliyor. Örneğin, Türkçe’nin yöresel ağızlarını da kapsayan 600.000 kelimelik bir söz varlığını bulunuyor. Uzun soluklu çalışmalardır bunlar. Zamanlar ortaya çıkacaktır. Sadece etimolojiyle ilgili çalışmalar eksik değil. Bir fonetik işaretleme sistemimiz yok şu an.
Yabancı dilden dilimize geçmiş sözcükler artık Türkçenin parçası mıdır?
Bu dilin asırlardır oluşan yapısından kaynaklıdır. Bu yüzden medeniyetler beşiği diyoruz bu topraklara. Hemen bunu da örnekle açıklamak gerekirse, “marul” sözcüğünün yerine ne koyabilirsin? Rumcadır. 400 yıldan fazla birlikte yaşamışız, gayet doğaldır. Biz bu kelimeyi Türkçeden kaldıralım diyorlar. Dilde acele olmaz. Bu arınmalar, yeni kelimelerin gelmesi uzun süreye muhtaçtır. Dil yaşayan varlıktır. Zaten kullanılmayan sözcükler giderek ölürler. Onun yerine yeni sözcükler yerini alabilir. Zenginleştirmek bizim elimizde. Bilim dünyasına, sanat dünyasına katkıda bulunduğumuz sürece dünyada varlığımızı çok net gösterebildiğimiz sürece dilimiz de zenginleşecektir.

“10 sözcük, 40 ses, 50 beden dili”

Doğru bir iletişim için beden dili ve ses arasında nasıl bir ilişki var?
Bir konuşmacının hangi oranlarda beden dilini ve sesini kullandığı önemlidir. Yapılan araştırmalar şunu çıkarıyor. %10 sözcük, %40 ses, %50 beden dili. Bir radyo programını yapan bir spikerin dahi kimse beni görmüyor deyip heykel gibi durmasının bir anlamı yoktur. Çünkü o ifadesiz duruş onun sesine de yansıyacaktır. Yani hepsi birbirine bağlı. İyi iletişimin temelinde sevgi ve saygı yatmalı. Saygının sevginin de belirtileri de var. Kurduğu tümceler ve kılık kıyafetine gösterdiği özen karşı tarafa mesaj verir. Seni sayıyorum ve seviyorum demiştir. Karşı taraf bunu anladığı andan itibaren doğru iletişim başlar. Mahkemelerde konu teşkil eden davaların çoğu hep iletişim eksiliğinden oluşur. Anlatamaz derdini ve anlaşılamaz. Böylece dava da sonuçlanamaz.
Türk medyası Türkçe'yi nasıl kullanıyor?
Medya dünyasından şikâyetçiyim. Dilimizin kirlenmesine sebep olan çoğunlukla medya oluyor. Çok basit bir sözcükle örnek vereceğim. “Saha” mı “sa:ha” mı diye? Futbol maçını anlatan spikerler “sa:ha” yerine “saha” diyorlarsa burada bir sıkıntı var. Nereden çıktı bu “saha” sözcüğü? Medyayı eleştirirken orada %10’luk bir kesimin baş tacı olan insanlar olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Türkçeyi doğru sergileyen insanlardır onlar. Eskiden çok büyük bir özen vardı. Çünkü dersine çalışmadan konuşmaya başlamazdı insanlar. Dersimize çalışmak yaptığımız göreve saygıydı. Halkın huzuruna çıkardık tabi. Halkın huzuruna inilmez. Halkın huzuruna inmekten bahseden insanlar var bugün. Halk yüce bir kavramdır. Ona inilmez ona çıkılır! Halkın huzuruna çıkıyorsan özenli olmak zorundasın.

Galat-ı meşhur çoğalırsa dil biter

Şimdiki televizyoncularda ne tip hatalar yapıyorlar? Hangi metni okuyacak ya da sunacaksa hazırlık yapardı benim kuşağım. Ben bugün bu gayreti görmüyorum. Demek ki sözlük bir başvuru kaynağı olarak hep elinin altında olmalı. Bu başvuru kaynağı sadece anlam bulma adına değil, hangi hece kısa hangisi uzun söyleniyor, hangi hecede vurgu var bunu da bulmak adına sözlük önemli. Örneğin, rakım deyip duruyorlar “ra:kımdır” doğrusu. Yükselti anlamına gelir. Şahane Pazar diye bir program yaptılar. “Şa:ha:ne”dir doğru olan. Dili özensiz kullananlar çok büyük kötülük ediyorlar bize. Galat-ı meşhur hatalı yaygın kullanılışa verilen addır. Galat-ı meşhur çoğalırsa dil biter. Hatalı yaygın kullanışa sürekli hoşgörü ile bakarsak dilin aslını kaybederiz. Konfüçyüs’a soruyorlar. Diyorlar ki bir ülkeyi idare etmek için seni davet etsek ey bilge! Önce dilini düzeltmekle başlarım. Dil doğru bir şekilde kullanılamıyorsa fikirlerin ikinci, üçüncü şahıslara intikalinde bir sıkıntı vardır. Yeterince anlatılmamış olan görevlerin, kişiler tarafından anlaşılıp yerine getirilmemesi de mümkün olmayabilir. Böyle olunca düzen şaşar, töre şaşar. Düzen ve töre şaşarsa adalet şaşar. Adalet şaşarsa ülke batar diyor. 2600 yıl önce söylenmiş bir söz dilin kıymetini anlatıyor. Yani bu konuda özenli olmak, hem kendine hem karşı tarafa saygı duymaktır.
Sıkça yapılan başka hatalar neler? Örneğin, K harfi “ka” diye mi okunur “ke“ diye mi? 
Sözlüğü açıp baktığımızda sessiz harflerin yanına “e” harfinin eklendiğini görüyoruz. Doğru olan budur. Bu nereden çıktı peki? “PEKEKE” dedikleri için çıktı. Buna karşı “PEKAKA” dendi. “SGK” dediğin zaman sosyal güvenlik kurumundan bahsediyorsun fakat “ka” harfi sözlüğü açtığında “Ke” harfidir. CNN yabancı bir markadır onu Türkiye’de “CENENE” demenin bir anlamı yok. Aynı şekilde TRT Türkiye kanalıdır TRT yurt dışı kanalında da Türkçe olarak söylenmelidir. Ben şunun altını özellikle çizmek istiyorum. 
Harflerin üzerindeki şapkalara ne oldu?
Diyorlar ki harflerin üzerindeki şapkalar kalktı. Hayır hiçbir zaman kalkmadı. 50 yıl önceki sözlüğü de alsan, bugünkü sözlüğü de alsan “hala” ve “hâlâ” ayrı şekilde yazılmıştır. Biz kalktı diye bir laf attık ortaya. Bana göre kalktı denmesinin sebebi bilgisayar çağında klavyelerin üzerine inceltmesi olan bir “a” harfini koyamamamız. Yazışmalarda dahi kaldırdık bunu. Bu bizim tembellik ve sorumsuzluğumuzdur. 
Türkçenin korunabilmesi için ne yapmamız gerekiyor? Eğitim dünyamızın bu işe çok temelden yaklaşmasında fayda var. Doğru konuşmak için eğitilmeye hepimizin ihtiyacı var. Bu demek ki çok çalışmayı, çok okumayı, kelime dağarcığını doğru söyleyerek zenginleştirmeyi getiriyor. O zaman sır ortada. Okumayı unuttuk. Biz okumayan bir toplumuz. Teknolojinin gelişmediği internetin bu kadar yaygın olmadığı dönemde dahi bu böyleydi. Demek ki düşük bir okuma oranımız var. Okumadığımız için sözcükleri kullanmakta sıkıntı çeker hale geldik. Az sözcükle konuşuyoruz, karşı taraf da az sözcükle anlar hale geliyor. “Slm” yazıp, selam diyor. Hadi onu bir kenara koyalım. Az karakterle çok mana aktarabilme gayreti diyelim. Konuşmada asla ve asla kestirmeden anlatmak değil anlaşılabilir olarak anlatmak esastır.

Kabahat benim

Üniversite çağına geldiği halde hala Türkçeyi doğru konuşamayan ve yazamayan öğrenciler neler yapmalı?
O çocukları asla suçlayamam ve kızamam. Ben neyi veriyorum da neyi istiyorum diye sorgularım. Demek ki yeterince veremiyor ve öğretemiyorum. O halde kabahat benim. Onlara doğruyu verebilmek, doğruyu yansıtabilmek benim derdim. Ben hep öğrencilere abartılı okumaya çalışın ki dil ve dudak tembelliğiniz ortadan kalksın derim. Bu sözcükleri daha rahat telaffuz edebilsin, dili daha rahat dönsün diye bir metot olarak rica ettiğim bir husustur. Bunu yapmak yetmeyecek elbette. Bunun yanında kelime dağarcığını zenginleştirmek şarttır. Dilin musikisini ihmal etmemek için şiirle ilgilenmek şarttır. Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil olsaydı, Türkçenin musikisi ortadan kalkardı. Oysaki dilin musikisi 1930’ların ikinci yarısından sonra konservatuvarlarda zorunlu ders haline gelmiş olan Diksiyonla başlıyor. Diksiyonun baz aldığı Türkçe de İstanbul Türkçesidir. Burada hem rahat söyleyişler, hem musiki vardır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder