TRT Eski Baş
Spikeri Cihangir Göker’e göre genç kuşakların Türkçe'yi doğru kullanamamasını
sebebi gençlerin kendileri değil.
Cihangir Göker gerçek bir duayen.
TRT baş spikeri olarak yıllarca Türk televizyonculuğu ve radyoculuğuna hizmet
etmiş bir isim. Göker 1968 yılında Atatürk Devrimlerini konu alan bir programda
çalışarak yayıncılık hayatına başlamış. Sonrasında yıllarca TRT’de mesleğini
sürdürmüş. Şimdilerde ise Başkent İletişim Akademisinde “diksiyon ve etkili
konuşma” ve “spikerlik ve sunuculuk” isimli dersler veriyor. Kendisiyle
Türkçeyi, medyaya Türkçenin kullanımını ve sık yapılan hataları konuştuk.
Türkçe sizce nasıl bir dil?
Muhteşem bir dil. Dili ben bir musiki olarak anlatırım. Türkçe’nin bir musikisi var ve birçok dilden etkilenmiş bir dil. Arapçadan, Farsçadan, Yunancadan hatta Moğolcadan dahi gelen kelimeler var Türkçede. Bu zenginliğinin bir ifadesidir. Türkçe bana şiir gibi gelir.
Muhteşem bir dil. Dili ben bir musiki olarak anlatırım. Türkçe’nin bir musikisi var ve birçok dilden etkilenmiş bir dil. Arapçadan, Farsçadan, Yunancadan hatta Moğolcadan dahi gelen kelimeler var Türkçede. Bu zenginliğinin bir ifadesidir. Türkçe bana şiir gibi gelir.
Bu zenginliğin keşfi için
yapılacak etimolojik çalışmalar sizce yeterli mi?
Bana göre bu konuda hemen hemen tek çalışmayı Sevan Nişanyan yaptı. Ermeni bir vatandaşımızdır ama bu konuya çok gönül vermiştir. Maalesef bu çalışmalar tam yapılamadı. Gayretler var onu biliyorum ama bu çalışmalar bugünden yarına hemen ortaya çıkmayabiliyor. Örneğin, Türkçe’nin yöresel ağızlarını da kapsayan 600.000 kelimelik bir söz varlığını bulunuyor. Uzun soluklu çalışmalardır bunlar. Zamanlar ortaya çıkacaktır. Sadece etimolojiyle ilgili çalışmalar eksik değil. Bir fonetik işaretleme sistemimiz yok şu an.
Bana göre bu konuda hemen hemen tek çalışmayı Sevan Nişanyan yaptı. Ermeni bir vatandaşımızdır ama bu konuya çok gönül vermiştir. Maalesef bu çalışmalar tam yapılamadı. Gayretler var onu biliyorum ama bu çalışmalar bugünden yarına hemen ortaya çıkmayabiliyor. Örneğin, Türkçe’nin yöresel ağızlarını da kapsayan 600.000 kelimelik bir söz varlığını bulunuyor. Uzun soluklu çalışmalardır bunlar. Zamanlar ortaya çıkacaktır. Sadece etimolojiyle ilgili çalışmalar eksik değil. Bir fonetik işaretleme sistemimiz yok şu an.
Yabancı dilden dilimize geçmiş
sözcükler artık Türkçenin parçası mıdır?
Bu dilin asırlardır oluşan yapısından kaynaklıdır. Bu yüzden medeniyetler beşiği diyoruz bu topraklara. Hemen bunu da örnekle açıklamak gerekirse, “marul” sözcüğünün yerine ne koyabilirsin? Rumcadır. 400 yıldan fazla birlikte yaşamışız, gayet doğaldır. Biz bu kelimeyi Türkçeden kaldıralım diyorlar. Dilde acele olmaz. Bu arınmalar, yeni kelimelerin gelmesi uzun süreye muhtaçtır. Dil yaşayan varlıktır. Zaten kullanılmayan sözcükler giderek ölürler. Onun yerine yeni sözcükler yerini alabilir. Zenginleştirmek bizim elimizde. Bilim dünyasına, sanat dünyasına katkıda bulunduğumuz sürece dünyada varlığımızı çok net gösterebildiğimiz sürece dilimiz de zenginleşecektir.
Bu dilin asırlardır oluşan yapısından kaynaklıdır. Bu yüzden medeniyetler beşiği diyoruz bu topraklara. Hemen bunu da örnekle açıklamak gerekirse, “marul” sözcüğünün yerine ne koyabilirsin? Rumcadır. 400 yıldan fazla birlikte yaşamışız, gayet doğaldır. Biz bu kelimeyi Türkçeden kaldıralım diyorlar. Dilde acele olmaz. Bu arınmalar, yeni kelimelerin gelmesi uzun süreye muhtaçtır. Dil yaşayan varlıktır. Zaten kullanılmayan sözcükler giderek ölürler. Onun yerine yeni sözcükler yerini alabilir. Zenginleştirmek bizim elimizde. Bilim dünyasına, sanat dünyasına katkıda bulunduğumuz sürece dünyada varlığımızı çok net gösterebildiğimiz sürece dilimiz de zenginleşecektir.
“10 sözcük, 40 ses, 50 beden
dili”
Doğru bir iletişim için beden dili ve ses arasında nasıl bir ilişki var?
Bir konuşmacının hangi oranlarda beden dilini ve sesini kullandığı önemlidir. Yapılan araştırmalar şunu çıkarıyor. %10 sözcük, %40 ses, %50 beden dili. Bir radyo programını yapan bir spikerin dahi kimse beni görmüyor deyip heykel gibi durmasının bir anlamı yoktur. Çünkü o ifadesiz duruş onun sesine de yansıyacaktır. Yani hepsi birbirine bağlı. İyi iletişimin temelinde sevgi ve saygı yatmalı. Saygının sevginin de belirtileri de var. Kurduğu tümceler ve kılık kıyafetine gösterdiği özen karşı tarafa mesaj verir. Seni sayıyorum ve seviyorum demiştir. Karşı taraf bunu anladığı andan itibaren doğru iletişim başlar. Mahkemelerde konu teşkil eden davaların çoğu hep iletişim eksiliğinden oluşur. Anlatamaz derdini ve anlaşılamaz. Böylece dava da sonuçlanamaz.
Türk medyası Türkçe'yi nasıl
kullanıyor?
Medya dünyasından şikâyetçiyim. Dilimizin kirlenmesine sebep olan çoğunlukla medya oluyor. Çok basit bir sözcükle örnek vereceğim. “Saha” mı “sa:ha” mı diye? Futbol maçını anlatan spikerler “sa:ha” yerine “saha” diyorlarsa burada bir sıkıntı var. Nereden çıktı bu “saha” sözcüğü? Medyayı eleştirirken orada %10’luk bir kesimin baş tacı olan insanlar olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Türkçeyi doğru sergileyen insanlardır onlar. Eskiden çok büyük bir özen vardı. Çünkü dersine çalışmadan konuşmaya başlamazdı insanlar. Dersimize çalışmak yaptığımız göreve saygıydı. Halkın huzuruna çıkardık tabi. Halkın huzuruna inilmez. Halkın huzuruna inmekten bahseden insanlar var bugün. Halk yüce bir kavramdır. Ona inilmez ona çıkılır! Halkın huzuruna çıkıyorsan özenli olmak zorundasın.
Medya dünyasından şikâyetçiyim. Dilimizin kirlenmesine sebep olan çoğunlukla medya oluyor. Çok basit bir sözcükle örnek vereceğim. “Saha” mı “sa:ha” mı diye? Futbol maçını anlatan spikerler “sa:ha” yerine “saha” diyorlarsa burada bir sıkıntı var. Nereden çıktı bu “saha” sözcüğü? Medyayı eleştirirken orada %10’luk bir kesimin baş tacı olan insanlar olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Türkçeyi doğru sergileyen insanlardır onlar. Eskiden çok büyük bir özen vardı. Çünkü dersine çalışmadan konuşmaya başlamazdı insanlar. Dersimize çalışmak yaptığımız göreve saygıydı. Halkın huzuruna çıkardık tabi. Halkın huzuruna inilmez. Halkın huzuruna inmekten bahseden insanlar var bugün. Halk yüce bir kavramdır. Ona inilmez ona çıkılır! Halkın huzuruna çıkıyorsan özenli olmak zorundasın.
Galat-ı meşhur çoğalırsa dil
biter
Şimdiki televizyoncularda ne tip hatalar yapıyorlar?
Hangi metni okuyacak ya da sunacaksa hazırlık yapardı benim kuşağım. Ben bugün
bu gayreti görmüyorum. Demek ki sözlük bir başvuru kaynağı olarak hep elinin
altında olmalı. Bu başvuru kaynağı sadece anlam bulma adına değil, hangi hece
kısa hangisi uzun söyleniyor, hangi hecede vurgu var bunu da bulmak adına
sözlük önemli. Örneğin, rakım deyip duruyorlar “ra:kımdır” doğrusu. Yükselti
anlamına gelir. Şahane Pazar diye bir program yaptılar. “Şa:ha:ne”dir doğru
olan. Dili özensiz kullananlar çok büyük kötülük ediyorlar bize. Galat-ı meşhur
hatalı yaygın kullanılışa verilen addır. Galat-ı meşhur çoğalırsa dil biter.
Hatalı yaygın kullanışa sürekli hoşgörü ile bakarsak dilin aslını kaybederiz.
Konfüçyüs’a soruyorlar. Diyorlar ki bir ülkeyi idare etmek için seni davet
etsek ey bilge! Önce dilini düzeltmekle başlarım. Dil doğru bir şekilde
kullanılamıyorsa fikirlerin ikinci, üçüncü şahıslara intikalinde bir sıkıntı
vardır. Yeterince anlatılmamış olan görevlerin, kişiler tarafından anlaşılıp
yerine getirilmemesi de mümkün olmayabilir. Böyle olunca düzen şaşar, töre
şaşar. Düzen ve töre şaşarsa adalet şaşar. Adalet şaşarsa ülke batar diyor.
2600 yıl önce söylenmiş bir söz dilin kıymetini anlatıyor. Yani bu konuda
özenli olmak, hem kendine hem karşı tarafa saygı duymaktır.
Sıkça yapılan başka hatalar
neler? Örneğin, K harfi “ka” diye mi okunur “ke“ diye mi?
Sözlüğü açıp baktığımızda sessiz harflerin yanına “e” harfinin eklendiğini görüyoruz. Doğru olan budur. Bu nereden çıktı peki? “PEKEKE” dedikleri için çıktı. Buna karşı “PEKAKA” dendi. “SGK” dediğin zaman sosyal güvenlik kurumundan bahsediyorsun fakat “ka” harfi sözlüğü açtığında “Ke” harfidir. CNN yabancı bir markadır onu Türkiye’de “CENENE” demenin bir anlamı yok. Aynı şekilde TRT Türkiye kanalıdır TRT yurt dışı kanalında da Türkçe olarak söylenmelidir. Ben şunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Sözlüğü açıp baktığımızda sessiz harflerin yanına “e” harfinin eklendiğini görüyoruz. Doğru olan budur. Bu nereden çıktı peki? “PEKEKE” dedikleri için çıktı. Buna karşı “PEKAKA” dendi. “SGK” dediğin zaman sosyal güvenlik kurumundan bahsediyorsun fakat “ka” harfi sözlüğü açtığında “Ke” harfidir. CNN yabancı bir markadır onu Türkiye’de “CENENE” demenin bir anlamı yok. Aynı şekilde TRT Türkiye kanalıdır TRT yurt dışı kanalında da Türkçe olarak söylenmelidir. Ben şunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Harflerin üzerindeki şapkalara ne
oldu?
Diyorlar ki harflerin üzerindeki şapkalar kalktı. Hayır hiçbir zaman kalkmadı. 50 yıl önceki sözlüğü de alsan, bugünkü sözlüğü de alsan “hala” ve “hâlâ” ayrı şekilde yazılmıştır. Biz kalktı diye bir laf attık ortaya. Bana göre kalktı denmesinin sebebi bilgisayar çağında klavyelerin üzerine inceltmesi olan bir “a” harfini koyamamamız. Yazışmalarda dahi kaldırdık bunu. Bu bizim tembellik ve sorumsuzluğumuzdur.
Diyorlar ki harflerin üzerindeki şapkalar kalktı. Hayır hiçbir zaman kalkmadı. 50 yıl önceki sözlüğü de alsan, bugünkü sözlüğü de alsan “hala” ve “hâlâ” ayrı şekilde yazılmıştır. Biz kalktı diye bir laf attık ortaya. Bana göre kalktı denmesinin sebebi bilgisayar çağında klavyelerin üzerine inceltmesi olan bir “a” harfini koyamamamız. Yazışmalarda dahi kaldırdık bunu. Bu bizim tembellik ve sorumsuzluğumuzdur.
Türkçenin korunabilmesi için ne
yapmamız gerekiyor?
Eğitim dünyamızın bu işe çok temelden yaklaşmasında fayda var. Doğru konuşmak
için eğitilmeye hepimizin ihtiyacı var. Bu demek ki çok çalışmayı, çok okumayı,
kelime dağarcığını doğru söyleyerek zenginleştirmeyi getiriyor. O zaman sır
ortada. Okumayı unuttuk. Biz okumayan bir toplumuz. Teknolojinin gelişmediği
internetin bu kadar yaygın olmadığı dönemde dahi bu böyleydi. Demek ki düşük
bir okuma oranımız var. Okumadığımız için sözcükleri kullanmakta sıkıntı çeker
hale geldik. Az sözcükle konuşuyoruz, karşı taraf da az sözcükle anlar hale
geliyor. “Slm” yazıp, selam diyor. Hadi onu bir kenara koyalım. Az karakterle
çok mana aktarabilme gayreti diyelim. Konuşmada asla ve asla kestirmeden
anlatmak değil anlaşılabilir olarak anlatmak esastır.
Kabahat benim
Üniversite çağına geldiği halde hala Türkçeyi doğru konuşamayan ve yazamayan öğrenciler neler yapmalı?
O çocukları asla suçlayamam ve kızamam. Ben neyi veriyorum da neyi istiyorum diye sorgularım. Demek ki yeterince veremiyor ve öğretemiyorum. O halde kabahat benim. Onlara doğruyu verebilmek, doğruyu yansıtabilmek benim derdim. Ben hep öğrencilere abartılı okumaya çalışın ki dil ve dudak tembelliğiniz ortadan kalksın derim. Bu sözcükleri daha rahat telaffuz edebilsin, dili daha rahat dönsün diye bir metot olarak rica ettiğim bir husustur. Bunu yapmak yetmeyecek elbette. Bunun yanında kelime dağarcığını zenginleştirmek şarttır. Dilin musikisini ihmal etmemek için şiirle ilgilenmek şarttır. Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil olsaydı, Türkçenin musikisi ortadan kalkardı. Oysaki dilin musikisi 1930’ların ikinci yarısından sonra konservatuvarlarda zorunlu ders haline gelmiş olan Diksiyonla başlıyor. Diksiyonun baz aldığı Türkçe de İstanbul Türkçesidir. Burada hem rahat söyleyişler, hem musiki vardır.